KAYNAĞIMIZ: KİTAP SÜNNET İCMA VE KIYAS'TIR

Kab Bin Zuheyr

www.ehlisunnetyolu.net
Kab Bin Zuheyr

Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem efendimizin şâirlerinden.

Künyesi Ebü’l-Mudarreb’dir. Kasîde-i Bürdedenilen meşhûr şiirin sahibidir. Doğum târihi bilinmemektedir. 645 (H. 26) senesinde Şam’da vefat etti. Babası, şâir Züheyr bin Ebî Sülemî, Annesi Kebşe binti Ammâr’dır.

Kâ’b bin Züheyr (radıyallahü anh) Müzeyne kabilesinden olup, on bir şâir yetiştiren bir aileye mensuptu. Babası Züheyr bin Ebî Sülemî ve kardeşi Büceyr (radıyallahü anh) da şâir idi. Kâ’b bin Züheyr’in babası, hıristiyan ve yahûdîâlimlerinin yanlarına gider onları dinlerdi. Onlardan âhır zamanda bir peygamber gönderileceğini işitmişti. Bir gece rüyasında, gökten bir ip uzatıldığını, o ipten tutunmak için elini uzattığı hâlde yetişemediğini görmüştü. Bu rüyasının, âhır zamanda gelecek olan peygambere yetişemeyeceğine, ömrünün o gönderilmeden biteceğine işaret olduğunu anlamış, oğulları Kâ’b ve Büceyr’e (radıyallahü anhümâ) âhır zaman Peygamberi gönderilince, O’na îmân etmelerini vasıyyet etmişti.

Kâ’b ve kardeşi Büceyr, İslâmiyet gelince, Peygamber efendimizle görüşmek üzere Medîne-i münevvereye doğru yola çıkmışlardı. Ebrak-ul-Azzaf denilen yere geldiklerinde kardeşi Büceyr (radıyallahü anh); “Sen burada bekle. Ben Medine’ye gidip, o Peygamberi görüp; söylediklerini bir dinleyeyim” dedi. Hazret-i Büceyr Medine’ye gidince, sevgili Peygamberimiz ona İslâmiyet’i anlattı ve müslüman olmasını teklif etti. O da hemen Kelime-i şehâdet getirerek müslüman oldu.

Kâ’b bin Züheyr, kardeşi Büceyr’in (radıyallahü anh) müslüman olduğunu öğrenince ona çok kızdı. Bunu dile getiren bir şiir yazdı. Şiirinde Peygamber efendimize ve İslâmiyet’e karşı, hoş olmayan sözler sarfetti. Büceyr (radıyallahü anh) buna tahammül edemeyip, durumu Peygamber efendimize arz etti. Bunun üzerine Âlemlerin efendisi; “Kâ’b’a kim rastlarsa o’nu öldürsün”buyurdu. Hazret-i Büceyr, ağabeyine bir mektub gönderip başının çâresine bakmasını bildirdi. Ayrıca Kâ’b’ın yazdığı zemmedici (kötüleyici) şiire karşılık bir de şiir yazdı. Bu şiirinde “Ey Kâ’b! Kabul etmeyip, yerdiğin bu islâm dîninden daha gerçek ve daha sağlam bir din olamaz. Putları bırak, bir olan Allah’a îmân et, müslüman ol ki, kurtulabilesin! Kıyamet gününde Cehennem ateşinden, müslüman olup, îmân edenlerden başkası kurtulamayacaktır” diyerek onu uyarmaya çalıştı. Büceyr (radıyallahü anh), yazdığı mektubun bir kısmında;

“Resûlullah efendimizi şiir yazarak hicvedip, üzen Mekkelilerden bâzıları öldürüldü. Kureyş şâirlerinden sağ kalan İbn-i Zibâ’ra ve Hubeyre bin Ebî Vehb ise başlarını alıp kaçtılar. Eğer sağ kalmak istiyorsan acele Resûlullah’ın huzuruna gel! O, yaptığına pişman olup tövbe ederek yanına gelen kimseyi öldürmez. Böyle tövbe ederek, gelip müslüman olanların hepsini kabul etti.” diyor ve muktubunu; “Bu mektubumu alır-almaz müslüman ol ve hemen buraya gel! Eğer bu dediğimi yapmayacak olursan, yeryüzünde başını al nereye gideceksen git!…” cümleleriyle bitiriyordu.

Kâ’b bin Züheyr, hazret-i Büceyr’in mektubunu alınca sanki yeryüzü ona dar gelmişti. Zâten kabîlesi arasında bulunan düşmanları onun için; “O artık öldürülmüş demektir” diyerek dedikodu yapıyorlardı. Kâ’b, bu durum karşısında derin derin düşünmeye başladı. Yavaş yavaş gönlü aydınlanıyordu. Nihayet müslüman olmaya karar verdi ve Medîne yoluna düştü. Peygamber efendimizi medheden ve kendisinin de tövbe edip, müslüman olduğunu bildiren uzun bir şiir yazdı. Medine’ye varınca, Cüheynî kabilesinden olan bir dostunun evine gizlice gidip, misafir oldu. Ertesi gün sabah namazında misafir olduğu kişi onu sevgili Peygamberimizin yanına götürdü. Peygamber efendimiz, o sırada Eshâb-ı kiram arasında idi.

Eshâb-ı kiram, etrafını sarmış sohbetini dinliyorlardı. Hazret-i Kâ’b, devesini mescidin önüne çöktürüp içeri girdi. Peygamber efendimizin huzuruna yaklaşıp, kendini tanıtmadan; “Yâ Resûlallah! Kâ’b bin Züheyr yaptıklarına pişman ve müslüman olarak eman dilemeye gelmiş bulunuyor. Ben onu sana getirsem emân verip, müslüman olmasını kabul eder misiniz?” dedi. Merhamet deryası olan Server-i Kâinat efendimiz; “Evet”buyurdu. Bunun üzerine hazret-i Kâ’b; “Şehâdet ederim ki, Allah’tan başka îlâh yoktur. Sen de O’nun Resûlüsün!” dedi. Sevgili Peygamberimiz; “Sen kimsin?”diye sordular.

O da; “Ben Kâ’b bin Züheyr’im!” dedi… Onun Kâ’b bin Züheyr olduğu anlaşılınca, Ensârdan biri ayağa kalkıp; “Yâ Resûlallah! Müsâade et boynunu vurayım!” diye arz etti. Sevgili Peygamberimiz; “Vazgeç ondan! O, içinde bulunduğu hâlden pişman ve Hakk’a dönmüş olarak gelmiştir”buyurdu. Bunun üzerine Kâ’b bin Züheyr (radıyallahü anh), müslüman olduğunu bildiren kasideyi okumaya başladı. Bu kasidesinde uzun bir girişten sonra asıl mevzûya geçip, müslüman olduğunu, tövbe ettiğini ve af dilediğini şöyle dile getirdi: “Yardımını umduğum her dost bana; “Senden yüz çevirdim. Artık seni teselli edemem!” dedi. Ben de onlara; “Yolumdan çekiliniz. Elbette Allahü teâlânın takdir ettiği her şey olacaktır… Herkes, bir gün mutlaka tâbut üzerinde taşınacaktır! Özür beyân ederek Resûlullah’ın mübarek huzuruna geldim. O’nun affetmesi en çok umulan şeydir… O’nun huzurunda özür kabul edilir! Yâ Resûlallah! Beni affet, merhamet buyur! Şüphesiz Resûlullah, Allah’ın kılıçlarından yalın bir kılıç ve hidâyet saçan bir nurdur…” dedim. Son kısmında da Peygamber efendimizi ve Eshâb-ı kiramı metheden beytleri okudu.

Sevgili Peygamberimiz, Kâ’b bin Züheyr’in “Bânet süâdü; sevgili uzaklaştı” sözleriyle başlayan bu kasîdesini beğenip, çok memnun oldu. Onu affetti. Bürdesini (hırkasını) çıkarıp, onun omuzlarına koydu. Bu sebeple Kâ’b bin Züheyr’in kasidesi, Kasîde-i Bürdeismi ile meşhûr olmuştur. Bu kasîdenin bir çok şerhleri (açıklamaları) vardır. Resûlullah efendimizin hediye ettiği bu hırka, hazret-i Muâviye tarafından Kâ’b bin Züheyr’in (radıyallahü anh) vârislerinden satın alınıp muhafaza edilmiş, sırasıyla; Emevîlere onlardan Abbâsîlere, daha sonra da Mısır’ın fethinde Mekke şerîfi tarafından diğer kutsal amanetler ile birlikte Yavuz Sultan Selim Hân’a teslim edilmiştir.

Günümüze kadar korunan bu hırka, Hırka-iSeâdetismi ile meşhûr olmuştur. Bu gün hâlâ İstanbul’da Topkapı Müzesi’nde “Hırka-i Seâdet” odasında muhafaza edilmektedir.

Hırka-i Seâdet, 1,24 m. boyunda, geniş kollu olup, siyah yünlü kumaştan yapılmıştır. İçi krem renkli yünlü kumaş ile kaplıdır. Önünde, sağ tarafında ve sağ kolunda birer parça eksiklik vardır. Bohçalara sarılı olarak üstten çifte kapaklı altın bir çekmece içindedir. Bu çekmece de ayrıca bohçalara sarılmış olarak altından büyük bir sandukaya konulmuştur. Bu çekmece ve sanduka, Sultan Abdülazîz Hân tarafından yapılmıştır. Daha önceden de Osmanlı Sultanları tarafından bu şekilde çekmece ve sapdukalar yapılarak muhafaza edilmiştir. Hırka-i Seâdetin içinde bulunduğu sanduka üzerinde; “La ilahe illallah, Ve mâ ersel-nâke illâ rahmeten lilâlemîn. La ilahe illallah el-Melik-ül-Hakk-ül-Mübîn. Muhammedün Resûlullah, Sâdıku’l-Va’dü’l-Emîn” yazılıdır.

Osmanlılar zamanında Mukaddes emânetlerin ziyareti muayyen bir merasim ile yapılırdı. Her yıl Ramazan ayının on ikinci günü Hırka-i Seâdet’in içinde bulunduğu sanduka “Revan” odasına nakl edilir, umûmî bir temizlik yapılır, bu arada duvarlar gülsuyu ile yıkanır, od ağacı ve buhurlar yakılır, dâirenin direkleri cilâlanırdı. Ramazânın on beşinci günü devlet ileri gelenleri, âlimler, Yeniçeri ve Sipahi ağaları, Bâbüssaâde önünde öğleden önce toplanırlardı. Sadrâzam, Ayasofya Câmii’nde Şeyhülislâm ile birlikte namaz kıldıktan sonra, alay ile arz odasına gelirlerdi. Pâdişâh ile maiyyetindekiler de Hırka-i Seâdet dâiresine geldikten sonra, Sultanda bulunan altın anahtar ile büyük sandukayı açarlar, sonra yeşil ipek kadifeden, som sırmalı ve ince işlemeli ve yedi bohçaya sarılı altından yapılmış çekmeceyi de pâdişâhta bulunan altın bir anahtar ile açmak suretiyle Hırka-i Seâdet ortaya çıkarılmış olurdu. Bu işler yapılırken, pâdişâhın birinci ve ikinci imamları ile has oda imâmı ve ayrıca güzel sesli müezzinler Kur’ân-ı kerîm okurlardı. Önce pâdişâh, sonra işaret ettiği kimseler sıra ile Hırka-i Seâdefe yüzlerini ve gözlerini sürerlerdi. Pâdişâh, üzerinde bir kıt’a yazılı bulunan tülbentleri Hırka-i Seâdet’e sürüp ziyarete gelenlere dağıtırdı. Merasim bittikten sonra sandukayı pâdişâhın kendisi kilitlerdi.

Hicretin 26’ıncı yılında vefat eden Kâ’b bin Züheyr’in Fransızca, İtalyanca ve diğer dillere çevrilen Kasîde-i Bürdesi’nden başka diğer kasidelerini ve şiirlerini içine alan bir de dîvânı vardır. Dîvânı, Ebî Sa’îd Şükri tarafından Şerh-i dîvân-ı Kâ’b ibni Züheyradıyla şerhedilmiştir. Fuat Bostanî tarafından da dîvânı ve kendisi hakkında Kâ’b bin Züheyradlı bir kitap yazılmıştır.

Kaynak
ehlisunnetbuyukleri

www.ehlisunnetyolu.net
ETİKETLER:
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ