KAYNAĞIMIZ: KİTAP SÜNNET İCMA VE KIYAS'TIR

Saadet-i Ebediyye

www.ehlisunnetyolu.net
Saadet-i Ebediyye

SAADET-İ EBEDİYYE CENNETE GİDEN YOL

YAZAR: Celal Yağmur

Bu yazımıza Bismillah diyerek Allah’ı hamd edip,O’nu bütün noksan sıfatlardan uzak tutarak,hamd ve tesbih ederek başlıyoruz.Hamd, mü’minleri cennetle va’deden, kafirleri ise cehennemle tehdit eden Allah’a mahsustur.Allah Teala kimi cehennem ateşinden uzaklaştırıp cennetine girdirirse,muhakkak ki o kimse büyük bir kazanç elde etmiş olur.Sonra hamd; “Allah, izni ile cennete ve mağfirete çağırır.”sözüyle bizi cennete çağıran Allah’a mahsustur…

Allah Teala cennetini,içerisinde tahtlarının altından akan, suyu hiç değişmeyen ırmaklar,tadı hiç değişmemiş süt akan ırmaklar,içenlere lezzet veren şarap akan ırmaklar ve saf bal akan ırmaklar olduğunu haber vererek orada canlarının çektiği ve gözlerinin hoşnut olacağı şeylerle
vasfetmektedir.Orada her mü’min, kendisi gibi mü’min olan zürriyeti, salih insanlar ve şehitlerle biraraya gelecektir.Onlar ne güzel arkadaştılar.Bilakis mü’min, bundan daha hayırlısıyla va’dedilmiştir ki o da Rasulullah (Sav) görmek,onun havzından doya doya içecek olması…Va’dolunan şeyin en hayırlısı ve güzeli, mü’minin kendisiyle
Allah arasında hiçbir perde olmadan Rabbini gördüğünde içerisinde bulunduğu nimetlerin zirveye ulaşacak olmasıdır…

Ey kardeşim şunu bilki,Saadet-i Ebediyye’ye,yani Cennete götüren yola ulaşmak için,müslüman olmak şarttır.Müslüman olmak için,hiç bir evrağa,müftiye,imama gerek yoktur.Kelime-i Şehadetin vasıflarına kalben inanıp,gereklerini gücün nispetinde uygularsan,bu yeterlidir ilk başta.Müslüman olmak,zayıf bir iman ile de olsada,asıl olan sağlam bir iman’dır.
Sağlam bir iman ise,senin kalbindeki,
şartsız,amasız,lakinsiz bir itikad ve niyetle alakalıdır.Dikkat et.! Sağlam bir iman dedik.? Çünkü iman zayıf olursa,elden kaçması yok olması daha kolay olur Allah korusun.!

Gözleri Allah korkusuyla gözyaşı döken her ibadet eden insanın,canını Allah uğrunda satan her mücahidin,ilmiyle amil olan ve bu ilmini insanlara öğreten her alimin,namazını kılan, Allah’ın kendisine farz kıldığı emirleri yerine getiren, insanların kendisinin mü’min olduğuna şehadet eden, Allah’ın emirlerini yerine getiren ve yasakladıkların dan da kaçınan,Rabbinin emirleri ile bağlantılı olan her mü’minin ideal ve dileği olan cennet,işte bu cennettir.Bununla birlikte cennetin birçok kapısı,bu kapılardan girebilmenin de yolları vardır.Bundan dolayı herkesin bir kapıdan girebilmesi için yollarını araştırması gerekir.Kimi mü’min kılmış olduğu namazı ile cennete girer…

Kimisi tuttuğu orucu ile cennete girer.Kimisi vermiş olduğu zekatı ile cennete girer. Kimisi haccı ile cennete girer.Kimisi güzel ahlakı ile cennete girer.Kimisi alış-verişteki dürüstlüğü sebebiyle cennete girer.Kimisi Allah yolunda savaşmakla cennete girer ve daha niceleri. Bilakis Allah’ın fazl-ı keremi çok geniştir. Allah’ın kullarından niceleri vardır ki insanlara eziyet veren bir dikeni yoldan kaldırdığından dolayı cehennemden korunarak cennete girer.Kimisi susamış bir
canlıya su verdiğinden dolayı cennete girer.Kimisi de bir mü’minin dünyadaki bir sıkıntısını giderdiğinden dolayı cennete girer…

BİRİNCİ KISIM

Eyy Müslüman Kardeşim.!

Cennete girmenin yollarını arıyorsan, ayet’i kerime ve hadis’i şeriflerden derlenerek hazırlanmış bu yazımızı okumalısın. Hz.Ebubekir’in Allah ondan razı olsun Rasulullah (Sav) cennetin birden fazla kapısından nasıl girilebileğini sorduğu gibi, sen de gücünün yettiği kadarıyla cennetin birden fazla kapısından girebilirsin…

Cennete girmene vesile olacak ilk şey; yedi kat göklere ve yere denk olan ve tevhid inancını ifade eden Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilahın olmadığına,O’nun bir olduğuna ve Muhammed (Sav)’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehadet etmendir.Her kim, bunu ikrar ederek İslama girer, namazları erkanına göre kılar ve yalnızca Allah’a ibadet ederek O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsa cennete girer…Nitekim Ubade b. Samit’ten Allah ondan razı olsun rivayet olunduğuna göre, Peygamber (Sav) bu konuda şöyle buyurmaktadır:

“Her kim, Allah’tan başka hakkıyla ibadet edilecek hiçbir ilahın olmadığına, O’nun bir olduğuna ve benzerinin bulunmadığına, Muhammed (Sav)’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna, İsa’nın da O’nun kulu ve elçisi
olduğuna, Allah’ın Cebrail aleyhis selam vasıtasıyla Meryem’e gönderek Rabbinin izniyle ona üflediği ve “ol” demesiyle yaratıldığına ve İsa’nın Allah’ın yarattığı bir ruh olduğuna şehadet eder,cennet ve cehennemin hak olduğuna inanırsa, yaptığı ameline göre Allah onu cennetine koyar…

Her kim,ilim öğrenir ve bununla yalnızca Allah’ın rızasını isterse,Allah da cennete giden yolu ona kolaylaştırır.Nitekim Ebu Hureyre’den rivayet olunduğuna göre, Peygamber (Sav) şöyle buyurmaktadır:

“Her kim,ilim öğrenmek için bir yola girerse,Allah onu dünyada iken cennete götürecek salih amelleri işlemeye muvaffak kılar.Melekler, ilim öğrenenlerden hoşlandıkları için onlara kanat gererler. Göklerde ve yerde bulunan varlıklar, hatta sudaki balıklar bile alimlerin bağışlanması için Allah’a yalvarırlar. Bir alimin sadece ibadetle uğraşan bir kimseye üstünlüğü, on dördüncü gecesinde ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Alimler peygamberlerin mirasçılarıdır. Peygamberler altın gümüş değil, sadece ilmi miras bırakmışlardır. İşte bu ilim mirasına konan kimse, çok büyük bir kısmet kazanmış olur.”

Bunları belirtdikten sonra,kişinin ebedi saadete ulaşabilmesi için,ahkam-ı islamiyeyi bilmesi ve yaşaması gerekmektedir.? Yani dininin,helalini,
haramını,mekruhunu,mübahını,farzını,sünnetini,
vacibini iyi bilmesi gereklidir.Bununla birlikte,akidede sağlam bir itikada ve tevhidi bir yaşama ihtiyaç duyulmaktadır.Uydurulmuş dinlerden uzak durup,sıratı müstakimden sapmış bid’at’cilerden uzak durmalısın.! Tağudu red edip,Allah’ın kanunlarını ve Rasulullah’ın yolunu tercih etmelisin.Bizler bu yola,Ebedi Saadet yolu,yani Cennete götüren yollar diyoruz…

Öyle ise,bu yola ilk basamaklardan başlayarak zirveye doğru tırmanmaya gayret etmeliyiz.Bu yolun ilk basamaklarına,islam dininin Ahkamını,Şeriatını yani,AHKAM-I İSLAMİYE’yi öğrenerek başlamalısın.? Bunlar,dininin farzları,sünnetleri,
vacibleri,haramları,helalleri,mekruhları,mübahları vs kavramlarını öğrenmekten ibarettir.Bunları öğreneceksinki,lehinde ve aleyhinde olan mes’eleleri kavrayabilesin…

HELAL:
Allah’n musade ettiği,izin verdiği,hoşlandığı şeylerdir..Mesela; Alın teri ile,çalışılıp kazanılan helal para.Koç,kuzu,keçi vs,gibi hayvanların etleri gibi yiyecekler ve içecekler helaldır…

HARAM:
Allah’ın yasak ettiği,müsade etmediği,hoşlanmadığı şeylerdir.Mesela; İçki,kumar,zina,yalan konuşma vs gibi şeylerdir…

MEKRUH:
Helal ile haramın çekiştiği bir konuda,tam manası ile haram olmazsa bile,mesafe olarak,harama daha yakın olan şeylerdir. Mekruh ikiye ayrılır: Tahrimen mekruh ve tenzihen mekruh diye…

Tahrimen mekruh:
Vacibin terkidir. Harama yakın olan mekruhtur. Bunları kasıtla işleyen günahkar olur. Cehennem azabına layık olur. Namazda vacipleri özürsüz terk ederek tahrimen mekruh işleyenin, o namazı iade etmesi vaciptir. İmam Muhammed, tahrimen mekruh haram demektir buyurdu. İmam Azam ile imam Ebu Yusuf ise, harama yakındır dedi.Tahrimen mekruh işlemek, küçük günah olur.Küçük günaha devam edenin adaleti gider ve en sonunda büyük günahlar işleyerek fasık olurlar.! Fasık; Sürekli büyük günah işleyenlere denir.Eğer herhangi bir şefaate nail olamazlar ise,Cehenneme sürüklenirler.!

Tenzihen mekruh:
Mubah, yani helal olan işlerine yakın olan, yahut, yapılmaması yapılmasından daha iyi olan işlerdir. Gayri müekked sünnetleri veya müstehapları yapmamak gibi.Mekruh tek başına kullanınca tahrimen mekruh anlaşılır. Mesela; Tavla,okey gibi oyunları oynamak. Devamlı veya kumar ile yapılırsa haram olur.Tuvalette kıbleye önünü ve arkasını dönmek.Unutulursa veya başka özür varsa, mekruh olmaz…

MÜBAH:
Yapılmasına veya terk edilmesine müsade edilen,fakat yapılmasında sevap olmadığı gibi,terk edilmesinde’de günah olmayan şeylerdir.Amma,yapılan işi Allah rızası niyeti ile yapılırsa sevap vardır.Mesela; Yemek yemek,uyumak,oturmak,
kalkmak,koşmak,yürümek vs vs şeyler mübahtır, ama haram yemeklerden yemek mübah değil haramdır.Haram bir şeyi yemek haramken, eğer kişi can tehlikesiyle karşı karşıyaysa, açlıktan ölmek üzere iken yanındaki tek şey olan haram bir şeyi yemesi mübah sayılır. Burada haram yemek, içki içmek mübah değildir haramdır.! Fakat can tehlikesi gibi unsurlar, eylemi mübah kılabilir.Yine mesela; Susuzluktan ölmek üzere iken,ve o şaraptan başka bir içecekte yoksa yakınlarında,onu ancak canını kurtaracak kadarını içmek mübahtır…

FARZ:
Allah’ın biz kullarından yapmamızı istediği kesin emirlerdir.Yapıldığında mükafatı olduğu gibi,terk edilmesinde’de cezası vardır…Mesela; Namaz kılmak farzdır,namazını kılmayanlar Allah’ın dilediği bir ceza ile cezalandırılacaklardır.
Namaz,oruç ve zekat gibi islamın şartlarından,farzlarından birini inkar etmek sahibini küfre sokar.!

SÜNNET:
Peygamberimizin (Sav) bazen yaptığı,bazen terk ettiği,bazende sürekli yaptığı fiili eylemleri ve sözleridir…Sünnet; kavIi,fiili ve takriri olmak üzere üç kısma ayrılmaktadır…

1. KAVLİ SÜNNET
Hazreti Peygamber’in herhangi bir konu hakkındaki “sözlü” beyanıdır. Onun sözleri ve beyanları bu gruba girer.(Kale Resulullah) veya (Kale Nebi) ibareleriyle başlayan hadisler kavli sünnete örnektir. Sünnetin bu kısmına hadis de denilmiştir. Kavli sünnete bir misal olarak şu hadisi zikredebiliriz:

Ebu Musa el-Eş’ari radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Mü’minin mü’mine karşı durumu, bir parçası diğer parçasını sımsıkı kenetleyip tutan binalar gibidir.”

Hazreti Peygamber bunu açıklamak için, iki elinin parmaklarını birbiri arasına geçirerek kenetledi…

2. FİİLİ SÜNNET
Hazreti Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in namaz, oruç, hac, zekat gibi çeşitli ibadetler ve diğer tüm dini uygulamalar ile ilgili olarak, sahabenin nakletmiş olduğu haberlerdir.

Hazreti İbnu Abbas (radıyallahu anhüma) anlatıyor: “Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem üzüntü sırasında şu duayı okurdu: “Halim ve Azim Allah’tan başka ilah yoktur. Büyük Arş’ın Rabbi Allah’tan başka ilah yoktur. Yüce Arş’ın Rabbi, arzın, semavat’ın Rabbi Allah’tan başka ilah yoktur…

3. TAKRİRİ SÜNNET
Sahabe tarafından yapılan bir işi, bir davranışı Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in reddetmeyip susmasıdır. Başka bir ifadeyle hoş görüp tasvip etmesidir. Mesela, su bulamadığı için teyemmümle namaz kılan kimse namazdan sonra su bulduğu halde namazı tekrar etmemiş, Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de bunu tasvip etmiştir…

Başka bir örnek: Amr b. el-As’tan rivayet edilmiştir. O şöyle dedi: “Zatü’s-Selasil Gazası” sırasında soğuk bir gecede ihtilam oldum. Hasta düşer, ölürüm korkusuyla boy abdesti almaktan çekindim. Hemen teyemmüm ettim ve arkadaşlarıma sabah namazını kıldırdım. Olayı Hazreti Peygamberimize haber verdiler. Bana, ‘Amr’ dedi. Cünüb olduğun halde arkadaşlarına namaz kıldırmışsın öyle mi?’ Beni yıkanmaktan alıkoyan sebebi kendisine haber verdim ve Ben Allah’ın (Kur’an-ı Kerim’de) ‘nefislerinize kıymayın, Allah size karşı pek merhametlidir’
buyurduğunu işittim” dedim. Bunun üzerine Hazreti Peygamber gülümsedi ve bir şey söylemedi…

Yukarıda açıklanan sünnet çeşitlerini ve örneklerini inceleyecek olursak, birincisinde Hz, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sözlü bir beyanı, ikincisinde bir fiili, üçüncüsünde de bir olay karşısındaki tavrı söz konusudur. Bu tavır sükût ve gülümsemek şeklinde olduğu için yapılan işin Hazreti Peygamber tarafından tasvîb edildiği anlaşılmaktadır. Bu durum takriri sünnete örnektir…

NOT EDELİM:
Açık hüküm bulunmayan konulardaki sahabe görüşü ile sahabe uygulamaları da Takriri sünnet sayılmıştır. Çünkü sahabe, Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’le sık sık görüşüyor ve yaptıkları işleri O’na arz ediyorlardı. Hazreti Peygamber de onların yaptıkları işleri görüyor ve düştükleri hataları düzeltiyordu. Böylece Sevgili Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in devamlı gözetimi altında bulunan sahabe’nin görüşü de bir bakıma Hazreti Peygamber’in görüşü gibi değerlendirilmekteydi. Bu yüzden sahabî görüşü Takriri sünnet’ten sayılmıştır. Mesela: Huzeyfe (r.a.)’dan rivayet olunduğuna göre: “Bizler Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bir yemekte hazır bulunduğumuz zaman ilkin o elini uzatıp yemeğe başlamadıkça biz elimizi uzatmazdık” demiştir…

Sünnete uymamak her ne kadarda insanı dinden çıkarmazsada,bunun sonuçları insanı büyük günahlara sürükleyip,fasık bir hale getirip,en sonunda Allah korusun dinden çıkma yollarınıda açabilir.! Sünnete bir kaç örnek; Sakal bırakmak,nafile namazlar kılmak,işlere sağdan başlamak,tuvalete sol ayakla girip,sağ ayakla çıkmak vs sünnettir.Sakal bırakmayan ve nafile namaz kılmayanlara cezai bir işlem uygulanmayacaktır inşallah.Fakat bunları yapanlarada sünnet mükafatları verilecektir inşallah.Tabi burda şunuda hatırlatmakta faide vardır.Allah Teala,bizlere Rasulüne uymamızın gerekliliğinide bildirmiştir.Mesela; “O size neyi verdiyse alınız,neyide men etmişse,ondan uzak durun.! (Haşr-7) Ve buna benzer bir çok ayetler.Bu ayetleri gözönünde bulundurarak diyoruzki; Sünnetleride farz gibi kabul edip,gücümüz nispetinde,onlar ilede muhakkak amel etmeliyizdir…

VACİB:
Sözlükte “sabit,lazım, var ve gerekli olan şey” anlamına gelen vacip, fıkıh ilminde fakihlerin çoğunluğuna göre farz ile eş anlamlı olup mükelleften yapılmasını kesin ve bağlayıcı tarzda istediği fiil demektir. Hanefiler ise kat`i delille sabit olan hükme farz, zanni delille sabit olan hükme vacip diyerek ikili bir ayırım yapmışlardır. Ancak Hanefiler, vacibin de farz gibi kesin olarak yapılması gerektiği görüşündedir. Onların bu ayırımı daha çok delilin kuvvetini ve inkarın dini sonuçlarını göstermeyi hedefler. Bu sebeple Hanefiler vacibi çoğu yerde “ameli farz” olarak da adlandırırlar. Mesela fıtır sadakası, namazda Fatiha’nın okunması, vitir ve bayram namazları, kurban kesme zanni delille sabit olduğundan Hanefilere göre farz değil vaciptirler.

Hanefilere göre vacip iki kısma ayrılır:

a) Kat`i bir delile yakın derecede kuvvetli görünen zanni bir delille sabit olan vacipler. Bu kısma giren vacipler ameli farz veya zanni farz adını alır. Vitir namazı, abdestte başın dörtte bir miktarını meshetme böyledir.

b) Zanni delil olan haber-i vahid ile sabit olan vacipler ise, önem derecesi itibariyle ameli farzın altında ve sünnetin üstündedirler. Mesela,namazda Fatiha okuma, vitir namazında kunut tekbiri, bayram tekbirleri, namazın sehiv secdesi ile ikmal edilen vacipleri böyledir.

Vacibin hükmü:
Vacibin inkarı küfrü gerektirmez. Ancak sapıklıkla itham sebebi görülür. Vacibin terki farzın terki ölçüsünde olmasa bile yine de günah ve sorumluluğu gerektirir. Mesela,namazın vaciplerinden birinin yanılarak terk edilmesi, sehiv secdesini gerektirir. Bir vacibi kasten terk etmek ise, tahrimen mekruhtur ve namazın iadesini gerektirir…

Buraya kadar,dinimizin olmazsa olmaz kaidelerini belirterek ve bildirerek geldik.Bundan sonra ise,yazımızın ikinci kısmı ile aynı manada Cennete götürecek amellerden ve fiillerden bahsederek yazımıza devam edeceğiz…

İKİNCİ KISIM

Yazımızın ikinci kısmında ise,biraz daha temkinli ve titiz davranarak,dinimizin yani islam’ın ince ve keskin konularından bahsederek,ebedi saadet yolunu sağlamlaştıracak,amellerden ve fiillerden bahsedeceğiz…

Kişiyi Cennete götürecek yollar her ne kadar çok ve kolaysada,Cehenneme götürecek yollarda aynı anlamda çok ve kolaydır.? Kişi malıyla,servetiyle,
makamıyla,yaşantısıyla ve ilmi ile,Cenneti satın alacağı gibi,aynı şartlarla Cehennemide satın alabilmektedir.! Bazen kişi Cenneti bedava bile hak ederken,bazende parasıyla Cehennemi hak eden kişilerde olabilmektedir.! Mesela; Biri yollarda insanlara zarar verecek bir taş parçasını Allah rızası için kaldırırsa,buna mukabil hiçbir ücret ödemeden,belkide Cennete girmesine vesile olacak bir iş yapmış olacaktır,ve hiç bir ücret harcamadan ebedi saadete kavuşmuş olacaktır.Aynı anlamda,diğer bir kişi ise,parası ile gidip kumar oynayarak yada zina yaparak veyahut içki içerek,kendi parası ile Cehennemi satın almış olacaktır.? Tabi kimin Cennete,kimin Cehenneme gireceğini (haşa) bizler tayin edemeyiz.? Bunun kararını verecek olan merci,Allah’u Tealadır.Bizler sadece Kur’anın ve Peygamberin bizlere bildirdiklerini anlatabiliriz…

Şu halde,akıllı ve vicdanlı bir insan,şu geçici olan dünyayı,ebedi olan ahiret yurduna nasıl tercih edebilirki.? Kaldıki ahiretin azabıda,mükafatıda sürekli ve ebedidir.Böyle bir (Azap veya Mükafat) ikilimi ile karşı karşıyayken,kendini akıllı sanan insanoğlu,bunun hesabını nasıl yapmazki.? İşte şaşılması gereken bir şey varsa,asıl buna şaşmalı insan.?

Bugün bir insan,bulunduğu şehirden başka bir şehre on günlüğüne tatile gidecek olsa,gideceği şehir hakkında bir çok araştırma yapma,gereği duymaktadır.
Çünkü,o şehrin güzelliği ve rahatlığı onun için çok önemlidir.O şehre hangi yol daha kısa,uygun ve düzgünse o yolu tercih eder.Halbuki hepsi on günlük bir tatil için.? Bu kadar özveri ile on günlük bir tatil için araştırma yapan insan,nasıl olurda ebedi tatil veya ebedi azap göreceği ahiret yurdunun yolunu,şehrini,rahatını ve azabının hesabını yapmazki.? O halde,size ahiret yurdunun ve mükafatının biletini sunuyorum dikkat edin.! Kimki ca’nı gönülden ve hiç bir baskı altında kalmadan,La İlahe İllallah Muhammed Rasulullah deyipte,bu söze kalben inanıp,fiili olarakta bu sözün gerekliliklerini yerine getirirse,Allah’ın izni ile Ebedi Saadete,yani Cennete kavuşacaktır.

Ey Müslüman Kardeşim.!

Basit ve garanti olan varken,nasıl olurda zor ve şüpheli şeyleri tercih edersin.? Allah’ın rızasını kazandıracak,Peygamberin sevgisini kazandıracak ve Cennete götürecek ameller ve ibadetler ortadayken,açıkken ve bunlarıda Allah Teala,Peygamber (Sav) ve islam alimlerimiz bildirmişken,neden kendini maceralara atarsınki.? Hak ve hakikat ortadayken,
neden ihtimallerle,amalarla,niçinlerle,
belkilerle kendini meşgul edersinki.? Neden islami hayatını,imanını tabiri caizse (Zar atıpta,ya duşeş gelirse) dercesine kumar oynar gibi ihtimallere bırakıp riske atarsın.? Neden iki tarafı keskin bıçak gibi mevzularla,dibi görülmeyen kuyu misali derin ve hassas mevzular ile uğraşıp,içinde timsahların olduğu derin ve tehlikeli sularda yüzmeye çalışırsın.? Neden mütavazi,alçak gönüllü,güler yüzlü olmak varken,sert müslüman tavırlarına girersin.? Hangi Sahabe ve Peygamberimiz bu hallere soktular kendilerini.? Halbuki Onlar bizlere hep,kolay olanı,açık olanı ve şüphesiz olanı verdiler,hakikati verdiler…

Kimimiz siyaset adı altında islamı yaşıyor zannederek,kimimiz şeyhlerin etekleri altında islamı yaşıyor zannederek,kimimiz günahkar müslümanları tekfir (Kafir) ilan ederek islamı yaşıyor zannederek,islamın hakikatını değilde,aklımızdaki nefsimizdeki duyguları ve yaşamları islam zannedip ebedi hayatımızı riske atarak yaşıyorken hiçmi aklımıza nefislerimizin ve şeytanların tuzakları gelmez.? Ey Saadet-i Ebediyye yoluna baş koymuş müslüman kardeşim.! Cennete girmek,hem kolay hem zor düstürünü düşünürek,bunun kolay tarafını değilde,zor ve şüpheli tarafını tercih edipte kendini riske atarsın.? Akıllı müslüman,şüphelerle değil,hakikatle hayatını dizayn edendir.Hakikat Kur’andır,Sünnettir,Ehli Sünnet Alimlerimizin yolları ve kitaplarıdır.Bugün dünyamızda masonluk çalışmaları tüm hızıyla devam etmektedir.! Bu masonlar,müslümanların aralarına fitne fesat sokmak için akle hayale gelmeyen yöntemler ile müslümanların aralarına karışarak onları hak dinden uzaklaştırarak yoldan çıkarmaktadırlar.! Yazdıkları sahte islam kitapları ile,kurdukları sahte cemaatler ile,oluşturdukları sahte islami siyasi kurumları ile.! Şunu bilki; Hiç bir aklı başında ve sağlam itikada sahip bir müslüman,başka bir günahkar müslümana kafir deyip onu tekfir etmez.! Allah vardır,Peygamber hakdır,Cennet,
Cehennem vardır deyip inanan bir insan,dağlar kadar büyük günahlarıda olsa,o insana kafir demeyi yasaklamıştır dinimiz.!

İşte ingiliz masonların yetiştirdikleri ve piyasaya sürdükleri sözde islam liderleri insanlara ve saf müslümanlara hatta cahil müslümanlara bu çirkin ve tehlikeli kavramları aşılayarak,onların imanlarını zedeleyip yok etmeyi planlıyorlar.! Biz Ehli Sünnet müslümanları ise onların bu tuzaklarını,yazdığımız kitaplarla,
makalelerle çürütüp,ortaya çıkarıp
müslüman halkımızı korumaktayız.Bizler sizlere Cennetin,yani ebedi saadetin yolunu sunarken,onlar ise sizlere Cehennemin,yani ebedi azabın yolunu sunuyorlar.! Ey Müslüman Kardeşim.! Kalbin iki türlü hali vardır.Biri et parçası dediğimiz ki buna yürekte derler.Diğeri ise,o et parçasının içindeki nurani ve ruhani kısmıdır.Kalbi değerli kılan,et olan kısmı değildir.Nurani ve ruhani kısmıdır.İslam düşmanları olan ingiliz masonlar,bunun yani kalbin bu mahiyetlerini iyi bildiklerinden,saf ve cahil kalmış müslümanların kalplerindeki nurani kısmı kendi çirkin amelleri ile doldurup,onu dinden çıkarmak istemektedirler.!

Onlar,insan çürüyüp yok olduğu haldeykenmi azap veya mükafat göreceklermiş diyorlar.! Bizde diyoruzki; Azabı veya mükafatı,beden değil,ruh tadacaktır diyoruz.! Her şeye maddi gözle bakan bu masonlar,müslüman gençlerimizi işte böyle tuzak sorularla kandırıp,inançlarını yok etmeyi pılanlamaktadırlar.! Halbuki bilmiyorlarki,maddeyi,atomu bunun içinde bulunan proton ve elektronları yoktan var eden Allah,ne kadar yüce ve izzet sahibidir.! Bizlerin bedenlerini yoktan var eden Allah için,tekrar beden yapmak ne kadar zor olabilirki.? Var olmuş bir şeyi tekrar yapmak kolaydır,asıl zor olan yoktan var etmektir.? İşte Allah Teala için,her ikiside kolaydır,O bir şeyin olmasını murad ederse,ona sadece “Ol” der oda oluverir.!

Ey Müslüman Kardeşim.!

Şüpheli işlerden,acaba ihtimalli işlerden,uzak dur.! Dinimizde hiç bir iş şüpheli ve acabalı değildir.Dinimiz açık ve hakikattır.Gizli saklımız yoktur.Dine sonradan bir şeyler eklemek isteyen reform’culardan uzak dur.! Onlarki,dinimizin çağımıza uymadığını,günümüz ihtiyaçlarını karşılayamadığını idda ederek,islama bir takım yenilikler getirmeye çalışıyorlar.! Bunlar bilmezlermiki,islam evrenseldir,islam tamamdır,hiç bir eksiği yoktur.Yeniliklere muhtaç değildir.Bilakis yenilikler islama muhtaçtır…

İşte ebedi saadete giden bu yolu,Kur’an,Peygamber ve Ehli Sünnet Alimlerimiz bildirmektedirler.Bu kurtuluş yoluna girebilmek için müslüman olmak şarttır.Nasıl müslüman olunması gerektiğini yukarıda açıklamıştık.Rabbim biz günahkar kullarını rahmeti ile bağışlayıp,ebedi rızasına kabul eder diyoruz,ve sözlerimize burda son verirken,hepinizi Allah’a emanet ediyoruz,kalın sağlıcakla…

NOT: Yazımızın bir kısmı Hüseyin Hilmi Hocanın SAADETİ EBEDİYE kitabından alıntıdır…

YAZAR: Celal Yağmur

www.ehlisunnetyolu.net
ETİKETLER:
BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ